18 Mayıs 2010 Salı

Supermarkette kaybolmus cocuklar kulubu

Bir arkadasim yapti bu tespiti. Biz, erken yasta ebeveynlerinden bir ya da ikisini kaybetmis cocuklar.. Kac yasinda olursak olalim, her daim "supermarkette kaybolmus cocuk" hissiyatini icinden cikaramayan, bizi seven, ilgilenen, bir sekilde pek de alakamiz olmadigini bildigimiz halde yanimizdan uzaklastir(a)madigimiz insanlarla dolup tasan hayatlarin sahipleri..

Sanirim aradigimiz sey, tam da kosulsuz sevgi. Biri ciksin gelsin, ve "I'll love you, forever and always, whatever comes" desin, bizim de icimiz erisin. Her turlu olumsuzlugunu silelim, gormezden gelelim falan. Aslinda daha derine inmek gerekirse bence anne kaybi insanda ne kadar sevgiye aclik yaratiyorsa, babanin erken yasta kaybi da hayata karsi guvensizlik yaratiyor. Hangisi daha kotu, cok sevdigim birinin de dedigi gibi aslinda zugurt tesellisi. Kimimiz yasimiz ne olursa olsun bize karsi sevgi duyan her ruhta anne sefkatini arayacak, kimimiz de yanimizda olmak isteyene karsi guvensizlik duyacak. Ama bilecegiz ki yalniz degiliz.

Bu gok kubbenin altinda, icinde daimi bir kayip cocuk tasiyan nice ruh dolasiyor.

4 yorum:

Nesta dedi ki...

bu kulubun söyle bir aci tarafi var:
bu aclik duyulan sevgiyi hic beklenmedik -genelde baska insanlarin hic sevmedigi, yadirgadigi, sinir oldugu- insanlarin icinde de gorebiliyor bu uyeler..
sevgiyi de gectim, konusmasi unutulan lisanlar dahil, ozel cagri sekilleri bile dahil, birebir hepsini veya bir kismini onlarin icinde gorebiliyorlar.
bunu karsilikli gorebilen de var, goremeyen de..

sevmek en ugrassiz sekliyle cikiyor bu adamlarin icinden aslinda, her kim supermarkette kaybolmussa..
ve aradiklari sey; ayni sekilde, ugrassiz ve tabiati geregi bu sevgiyi cikarabilen, üretebilenler..

yoksa biz arilari mi ariyoruz As?

pharaoh dedi ki...

Arıları arıyoruz Ayş. Sorun şu ki o arılar da başka çiçekleri arıyorlar.. Konvansiyonel aklın "değmez buna" dediklerinde o özel yanı bulup çıkarmayı doğal olarak becerebiliyoruz ya, bundan dolayı arılara değil de çiçeklere yöneliyoruz. Ben kılımı kıpırdatmayayım, dominant olayım, bencil olayım, bütün dert tasa, uğraşı karşı taraf versinciler o çiçekler.. Arılar arılarla mutlu olamıyor malesef. Onlar çiçeklerin peşinden giderken, biz de bir örümceğin ağına takılıveriyoruz sanırım. İstemesek de, sevmesek de, bizi kendi hayatına bağlamak isteyen, bizi hayatına alan insanlar..

Nesta dedi ki...

ya işte aslında örümcek ağına takıldıktan bir müddet sonra "aaa, şurda da bi minik göl, içinde de bi kurbağa varmış" falan demeye de başlıyor bazen insan.. o daha korkunç değil mi konvensiyonel akıl için?
düşünsene; üşütük ve delibozuk bir ritmi nasıl vuracağını bilemeyen eller senin yakana "nasıl yaparsın?" diye yapışabiliyor ama??
"bu ne cür'et?"

arılarla mutlu olmayalım biz de, çiçeklere gülelim, ağlara takılalım, ordan muhakkak başka bir yere gidilir çünkü.
başka bir yerdeki özel anları, yanları, adamları (bildiğin 'homo sapiens')buluruz elbet ve keyif alabiliriz.

bir şekilde çoktan betonlaşmış bir kalıbın içindeki adamın kalıbını çatlatmasını bekleme, o orada mutlu. sıcacık yuvasında.
bir kalıbı olmayanın inan çok daha fazla seçeneği, hayali ve göreceği şey var.

quoth a time struck fool.. : )

pharaoh dedi ki...

ay yirim ben seni =) konvansiyonel akla sıçiym zaten eheh! bence de en nihayetinde bu yol bizi sınaya sınaya doğruya ulaştıracak.. ama betonları bırakıcam beton kalsınlar, kalıbı olmayanların da beni korkutmasına, kendi kabuğuma kaçırmasına izin vermicem ;) aslında olay "significant other" meselesi de değil.. ben cidden bıraktım kafa yormayı ona. yordukça kafayı yedirten bişey çünkü.. olay bizden de büyük, bu süpermarkette kaybolmuş çocuk hissiyatı hayattaki tek bi değişkene bağlı da giderilmiyo.. ama olsun, ben böyle de mutluyum :D