29 Aralık 2008 Pazartesi

Ev temizligi ruhu arindirmaya birebir!

Tamam dedim. Bir haftalik depresif mod, - ki o da su devrelerden olusuyor: depresiflestigini anlayamamak, kabullenememek, depresifim allah kahretsin modu, depresifim begenmegen dinlemesin ben boyle rahatim modu, depresifim allam omur boyu boyle mi kalicam modu ve depresifim biktim bu halden kendime gelmeliyim modu - bu sabah itibariyle bitti. Sabah bana gore erken bir vakitte (12:00) uyandim, hava mukemmele yakindi. Masmavi gokyuzu, gunes parildiyor, agaclar cimenler isil isil. Evet Istanbul'da kar yagarken Almanya'da hava nasil boyle oluyor diye sormayin. Oluyor iste.

Bir gorev bilinci icerisinde uyandim. Bulasiklari yikadim, ortaligi topladim, copleri attim. Odevlerime baslamaya bir adim kaldigini hissediyordum. Derken bi baktim, bizim ciplak ayakli kontes annesini, hamile kiz arkadasini ve kuzenini almis gelmis, evi temizleyecekler. Bir anda ekip ruhuna burunduk, herkes bir odayi aldi, bana da mutfak dustu. Allahtan nasil bir onseziyle temizlemisim onceden, oyle zorlanmadan hallettim temizligi. Pamuk prenses ve ona yardim eden orman hayvanlari misali (yok estagfurullah insanlara hayvan demek istemedim :P) bir kac saatte bitirdik isimizi. Boyle bir anda nasil iyi hissettim kendimi anlatamam.

Finans odevi icin bana yardim etmek isteyen arkadasimi aradim, yarina randevu verdim. Dus alip, hazirlanip turk ailenin yanina gittim. Torunlariyla oynadim, sofrayi topladim, gonullerini aldim. Mukafat olarak benim icin paha bicilemez bir sey verdiler: ev tursusu!!! Burada satilan tursular bir kere kafadan tatli oluyor, turk marketlerinden aldiklarimiz da bildigin tuzlu. Ev tursunu iyi yapanlar cidden mucize yaratiyor benim gozumde ve bu teyze de onlardan biriymis bunu anladim. En son da donerken elime turk cayi tutusturdular. Benden mutlusu olamaz artik! (Yani hayatta cay ve tursudan daha cok ne sevebilirim bilmiyorum, taniyanlar bilir :P)

Sozlukte gordum, sonra da blogunda okudum. Sevan Nisanyan demis ki "insan ruhu dalgali deniz gibidir, fazla acilmamak gerekir". Ben bile kendimi anlayamadim su son bir hafta. Belki de cok yogun yasadiktan sonra, vucut ve ruh ayni anda stand by moda aliyor kendini. Uyku duzenine gecip kendini iyilestirmeye calisiyor. Neyse bunlari sonra irdeleyelim.

Simdilik...

Mutluyum, mutlusun, mutlu!

28 Aralık 2008 Pazar

Forgive me father for I have sinned..


Anlatacak yuz bin tane hikaye birikti. Yazacak cok sey var. Yazma istegi ise.. yok.
Deadline'i gecen hafta olan 2 adet odevim var, yapmam gerektigi halde baslamiyorum.
Tek basima basarmamin imkansiz oldugu 2 adet finans case study'si var. Bana yardim etmeye istekli bir arkadasim gunde 3 defa ariyor ders calismak icin.. acmiyorum.
Tatilini burada geciren arkadaslarim bulusmak icin cirpiniyor.. erteliyorum.
Yapmam gereken ama yapmadigim seyler icimi burksa da, yapmiyorum israrla.
Bulasiklar birikti. Bogazim agriyor. Keyifsizim.

7 Aralık 2008 Pazar

Bayram Isteklerim


Ama ben cok ozledim...
Simdi bayramda bol bol vakti olacak kisilerden isteklerim:
1- Bogazda amacsizca yuruyun.
2- Arnavutkoy Kahvesi'nde uzunca bir kahvalti yapin.
3- Cabaret Cine'de canli muzik dinleyip kafalari dagitin!
4- Bodrum Manti'da sabaha kadar muhabbet edin..
Iyi bayramlar!!!

5 Aralık 2008 Cuma

Harder, Better, Faster, Stronger



Buraya geldigimden beri butun arkadaslarim "ooo siz de masallah eglenmekten baska bir isle ugrasmiyorsunuz! her hafta parti, eglence, gezmek olur muymus? ne bicim okul be!" modundalar.. Haksiz da degiller, hayatina "leo" kavrami girmis her er kisi gibi ben de zamaninda eglenceden nasibini fazlasiyla almis biri olarak soyleyebilirim ki buradaki eglencenin dozu turkiye'dekinden cok daha yuksek..
Nedendir acep?
Turkiye'deki egitim sistemini buradakiyle karsilastirmiyorum bile. Bu sadece master'a ozel bir sey degil, ama genel olarak egitim sisteminin ozu ogretmen yerine ogrencinin efor sarfetmesi. Nasil mesela? Turkiye'de derse girersin, hoca anlatir, dinlersin, edebinle sinavini olur cikarsin. Burada olmuyor oyle kardesim! Derse gireceksin, hocanin anlattiklarini sappadanak anlayacaksin, - derse katilim= ders sirasinda sinifta olmak degil burada, derse sen ne kattin? sorularinla ya da yorumlarinla insanlara ne ogrettin demek -, ertesi gunun konusunu calisip derste sen sunacaksin, grup calismasi yapip bu calismayi bir sunumla taclandiracaksin, sonra da sinavini olacaksin efendim. Gerekirse ayni ders icin 10 kez yapacaksin bunu ve o sirada hazirlaman gereken 15 sayfalik bir odev, baska bir sunum ve sinavin olmasi kimsenin umurunda degil.
E haliyle uykusuzluga da alisacaksin. Gunde uc saatlik uykuyla tam performans gostermeyi ogreneceksin. Bu tempoda sadece derse katilmak degil, derste sana anlatilan her bilgiyi ozumsemeyi ve tekrar yaratici yollarla bunu profesorlere geri sunmayi becereceksin.
Strese dayanikli olacaksin. Senden sunum istenen konuyu hayatinda ilk defa o anda duymus olabilirsin, onemsiz bir detay bu sadece. Ornegin grup calismasi yapacagin insanlar finansal danismanliktan gelmis kisilerdir mesela ve seninle finans terminolojisinde konusurlar, tek kelime anlamazsin ama bu sadece senin birazcik daha cok calisman gerek demektir (mesela onlar uyurken ya da yemek yerken sen daha cok okuyabilirsin, uyku senin ne haddine!) cunku senden grup calismasina katki bekleyeceklerdir ve veremezsen bir anda dislanan kisi olabilirsin. Ustune ustluk, profesor bir cinlik yapip sinifi 2 gruba bolmus ve sadece bir grubun gececegini bildirmis olabilir. Stres iki katina cikmistir. BBG evi gibi en ufak bir hatanda grup her sey icin seni suclayabilir. Ustune ustluk dersten de kalabilirsin. Takilmaman lazim ama boyle seylere, nasilsa 3 saatlik uykunda her seyi unutabilirsin. (Ruyanda ertesi gun yapacagin sunumu - ya da sunumu yaparken sicabilecegin her olasiligi gormediysen eger).
Butun bu yukun yani sira, mba ogrencilerini gozlerinden sakinan degerli okulun senin icin ozellikle planladigi ders disi aktivitelere de istekle katilmayi bileceksin. Ornegin, gunluk 3 saatlik uykunu almis, sabah 9daki dersin sunum tekrari icin 8de grubunla bulusmus, her seyi gozden gecirmis, sunumunu derste yapmis, sinavini olmus, ogle yemegine hazirlanmissindir.. Hoca birden surpriz olarak bir sunum daha isteyecegini, ama bunu ogleden sonraki derse hazirlamaniz gerektigini soyler. Yemek bir hayal olmustur artik. Sinifta bulunan kahve cekirdeklerini cigneme usuluyle karin doyurulduktan sonra ise koyulursun. Butun bir ogleden sonrani hesaplamalar ve arastirmalarla gecirdikten sonra derste tekrar sunumunu yaparsin. Artik eve gidip bir nebze uyku almak istedigini cumle aleme bagiran kipkirmizi gozlerinle kapiya dogru ilerlerken okulun etkinlik koordinatoru gelir ve der ki "ah canum evlatlarum, sizin icin Deutsche Bank'in almanya koordinatorunu getirdik, cici cici bir saat konusun kaynasin bakalim.." O an degil deutsche bank, feristahı getirseler umurunda olmayacak bizler, takim elbiseleri cekip bir de adama cicilik yapmak zorunda kaliriz. "Ah ne superiz, cok sekeriz her isi ayni anda goturebiliyoruz" mesaji veririz, okul da "ah iste bakin harika ogrencilerimiz var, cok bir elitiz, seciciyiz" modu yapar. Sonuc olarak kasik kadar kalmis bembeyaz suratlarla evin yolunu tutariz.
Sonra birden okuldan mail gelir: Onumuzdeki 4 gun boyunca ders yok! İste bu bizim bittigimiz andir. Zamansizliga o kadar alismis bireyler olarak ne yapabiliriz ki? Uyumanin, manasizca yemenin, tv seyretmenin bokunu cikarsak bile topu topu yarim gun falan ediyor. E haliyle biz de kendimizi eglenceye partiye veriyoruz. Ogrenci denen milleti hep mesgul tutacaksin mirim. Bunlarin basi bozuk! İki bos gun verince kendilerini kaybediyorlar..
Walla haklisiniz canim arkadaslarim, burada eglenceye daha cok vakit ayiriyorum, cunku vaktimi planlamayi, az zamanda cok is basarmayi ne yazik ki burada ogrendim!

4 Aralık 2008 Perşembe

Corporate Finance Sonunda Bitti!!!


WACC. CAPM. NPV. IRR.
Leverage. Debt/Equity.
Profit/Earnings. EBIT. EBITDA.
Amortization. Depreciation.
Capital Structure. Cash Flow Analysis.
DCF. Multiples. Tax Shields.
Modigliani/Miller. Volatility.
S&P 500. Index. Portfolios.
Bitti hulean!!!! :)

3 Aralık 2008 Çarşamba

2002. 2008. Germany. Blacked Out. Again.


20 Themes Party'den bahsetmiyorum farkindaysaniz. Neler oldu neler bitti ses seda yok. Cunku tam olarak bilmiyorum. Gecen hafta malum corporate finance dersinden stres yumagi olup kendimi kutuphaneye kapadigim icin, zaten faydalar faydasiz, imkanlar imkansiz modunda olan bana bir de parti baslamadan once evde bulunan ahali "hadi bir oyun oynayalim" cumlesiyle gelince, olay tamamen koptu sayilir. Bildik gerzek icki oyunlari iste.. Bazi kelimeler tabu, kullanirsan shot yapmak zorundasin. Bunlar sek raki shot yapiyorlar, ben jagermaister die daha hafif birsey iciyorum, akilliyim ya! gerzek! sonra onu da rakiyla karistirdim aptal gibi. derken fransiz kolonisi evimizi basmis, salonda partiye baslamislar, bize biraz gec dank etti shotcilar olarak oturma odasina kapanmis oyunumuza devam ediyorduk.. Derken fransiz ahalisi ile baya muhabbet, resim dans falan derken ilk saati gecti partinin..
sonra uyandim. geceye dair aklimda kalanlar:
1) kizlardan birinin "where are my shoes!" diye odama daldigi an.
2) sinif arkadaslarimdan birinin kusmam icin kova getirdigi an. (coktan batirmistim gecmis olsun.)
3) arkadaslarimdan birinin yatagima ziplayarak ucmasi ve "yastigin neden islak?" diyerek gerisin geriye kacmasi. (bakiniz: 2. madde)
Uyaninca apar topar giyindim, corporate finance dersi var malum. Ama yer cekimi carpi 10 vaziyette, kafami kaldiramiyorum.. Yok ben ayilayim diye agladim on saat ama yuzyilin tembeli Marc "yok sirf gorunmek olsun ya gidelim derse, nasilsa bi bok olmaz" diye ikna etti. Zar zor okula gittik. Derse gec kaldigimiz icin kumbaraya 1'er euro bayildik.. Derken hoca cat diye "eueu alin size quiz!!" demez mi? Donup Marc'a bir t-rex bakisi attim, pislik guluyo hin hin.. Neyse saka gibi 8'de 7 dogrum var, birileri kolluyor olsa gerek beni ;)
Daha uyumaya vakit bulamadan Frankfurt'un kuzeyinde Hessenpark diye bir acik hava muzesine gittik. Ortacag'da insa edilmis alman evlerini yikip tekrar bu parka kurmuslar. Hava inanilmaz soguktu, bi yerlerimiz dona dona dolastik, domuzlar da buradan hatta! Lost'tan sonra hayatimda ilk defa burada kocaman yabani domuzlar gordum, o kucuklerin babasi va bi tane, aman deyim! Christmas market'lar acildigi icin ufak ufak sicak sarap bulabildik, soguga oyle dayandik. Eve geldigimde artik olmek uzereydim, beni goren butun fransizlar "iyi misin" modundalar.. Iyice sicmisim yani :P Neyse o zaman oturup dusundum, hayatimda ikinci kez black out edisim bu. Ama mekan ayni. Almanya. Ne alakasi varsa. 2002'de Bodensee'de yelken okulunda evine erken donecek olan italyan arkadasimizin serefine verilen partide gerzek gibi her buldugum seyi icip odama birilerinin yardimiyla ulasabilmistim. Bu da 2 oldu. Demek ki neymis, ickiyi karistirmayacaksin, dertliysen stresliysen alkol almayacaksin!
2002, 2008. Germany. Blacked Out. Again.

2 Aralık 2008 Salı

Heroes Sacmaligi!

Heroes'da artik neredeyse her bolum birilerinin olmesi, sonra yeniden canlanmasi artik esprisini kaybetmedi mi sizce de? Yeter hulean!!

Strike a pose!

Aferin bak. Kardesleri tikinirken bi tanesi edebiyle poz vermis. Benim kafada birini buluyorum her yerde hayvan olsun insan olsun. (Simdi ben kotu bisey soyledim di mi ya? :P)

EBSler Hayvanini Taniyalim

Efenim her ne sebeptendir bilmiyorum, European Business School ahalisine EBSler denmekte.. Simdi izninizle bu EBSler hayvanini yakindan incelemek istiyorum: Ilk olarak bu EBSler rahatina cok duskundur sayin seyirciler..

Lukse bayilir.. Boyle araba olsun yat neyim olsun ustunden inmez mumkun oldugunca..

Grup halinde hareket eder. Derileri koyu lacivert, kahverengi, gri ya da siyah olmaktadir. Uzaktan bakildiginda takim elbise giymis bir insana betzetseniz bile aldanmayin, yaklastiginizda agzindan cikan anlamsiz gurultuyu duydugunuzda siz de bana hak vereceksiniz. Panik yapmadan hemen en yakin alkol iceren maddeyi eline tutusturup olay mahalini terk edin.


EBSler hayvani uzun bir calisma gununun ardindan sezlonga uzanip gunun tadini cikarmaya bayilir. Muhtemelen mezun olduktan sonra omrunun kalan kisminda da para basip yan gelip yatacagi icin simdiden egzersizlere baslamistir. Ne demisler efenim "practice makes perfect".

Nedir Durumlar?


1)Deli caginda bir arkadas kendisi. Arkadaki manzaraya dikkat derim!


2)Bu bolgenin (Rheingau) ozel uretim sarabi. Yani kac universitenin kampus icinde kendi uzum baglari ve sarap uretim tesisi vardir allah askina? Simdi sen bu ogrencilerin alkoholizm problemini nasil onleyebilirsin sayin Dekan Jahns?



3)E haliyle dusunuyoruz bol bol. (Icmedigimiz zamanlarda diyelim.)




4)Her kose basi boyle biseyle karsilasiyoruz, artik pek bir esprisi kalmadi ama sik durdu burda bak!

Memleketten Manzaralar


Oestrich-Winkel, leydiys end centilmene!!!! Minaa..

Evler genelde cikolatadan yapilmis gibi duruyor. Haliyle sokagin kosesinden pirtlayacak cadiyi bekliyorum.. Ortaya cikmiyor..


Bir de yer gok uzum bagi malum burda. Havada kesif bir sarap kokusu her daim.. Artik ayirdina varamiyorum, sanirim ben de zombi oldum.

Ren nehrine diyecek bir sey yok. Geceleri daha guzel ama kesinlikle!

30 Kasım 2008 Pazar

Dans etmek neden ruha bu kadar iyi gelir?




Kalabalik. Ama hareketlerini kisitlayacak kadar da degil. Guvendesin, etrafinda arkadaslarin var. Renkler ucusuyor. Ritim inanilmaz boyutlarda hareketlenip yavaslarken sen kendini ruzgarin akisina birakiyorsun.. Gozlerini kapattiginda kendinle, actiginda etrafindakilerle uyum icindesin. Tek tek, herkes, ritme ayak uyduruyor ve ortaya cikan sey kollektif bir keyif. Neden dans ruha bu kadar iyi geliyor? Bir sureligine de olsa dusunmedigin icin mi? Acaba her seyi planlayip kurgular duzenlemek yerine icgudulerimizle hareket etmeye programlanmisiz da haberimiz mi yok?


29 Kasım 2008 Cumartesi

Baska bir "Mavi Gozlu Dev"


Bazi degerleri kaybettikten cok cok sonra fark ediyoruz. Belki de Turkiye'nin basina gelebilecek en iyi sey olan liderligini goremeden ayrildi aramizdan, herkesin bildigi malum kisinin disinda sahip oldugumuz diger "mavi gozlu dev"di Ismail Cem. Turk siyasetini, ozellikle Avrupa'yla olan stratejik iliskileri icgudusel bir yetenekle analiz edisi, aslinda hic bir seyin gorundugu gibi olmadigini halka en basit cumlelerle gosterebilmesi ve en onemlisi Turkiye'ye gereken sayginin gosterilmesini asil kisiligiyle kolayca saglamasiydi onu ozel kilan niteliklerinden bir kaci..
Su anda yasadigimiz manipulasyonun, parmakta oynatilmanin ve sartsiz teslimiyetin 10'da birini yasamayacaktik belki; kanser hem onun, hem bizim talihsizligimizdi.
Onu kaybetmemizden kisa bir sure once yayinlanan roportajini bir kez daha hatirlatayim dedim.. Cikarilacak cok ders var.
AB ile ilişkileri nasıl görüyorsunuz?
Avrupa Birliği (AB) ile ilişkiler, sonucu olmayan ve maalesef Türkiye'ye kaybettiren bir aldatmacaya dönüştü. "Türkiye'ye özel statülü, yarım üyelik veremezler" deniyor. Oysa, Türkiye'ye yarım üyelik, özel ve 2. sınıf konum, "sakıncalı üye" statüsü zaten verilmişti. 2004 AB zirve kararı ile AB anlayışının özü, vazgeçilmezi olan "serbest dolaşım ve çalışma hakkı" Türkiye'den esirgenmiş, AKP de bu eksik üyeliği kabullenmiştir. "Özel statü", "yarım üyelik" işte budur.AB ile ilişkilerin düzelmesi artık çok zor; gelecekte kişilikli bir siyasi iktidar oluştuğunda bile çok zor.
Neden bu duruma düşüldü?
İlk neden siyasal iktidarın, 2002 sonrasında inanılmaz bir zaaf ve teslimiyet içine girmesi. İkincisi, AB'nin bu olumsuzlukları acımasızca istismar etmesi ve AKP yönetiminin bunlar karşısında tepkisiz, çaresiz bir siyaset izlemesi...AB, Türkiye'ye yaklaşımını AKP dönemiyle birlikte değiştirmiştir. Türkiye'ye karşı tarihsel komplekslerinden, sevgisizliklerden, dinsel bağnazlıktan ve ırkçı titreşimlerden kurtulamayan bazı AB çevreleri, meydanı boş bulmuştur. Bu çevreler, adeta 500 yılın rövanşını, kendilerince, almaya özenmekteler.
Dışişleri etkisiz mi kalıyor?
Bizim Dışişleri Bakanı'mız ve örgütümüz AB konusunda devre dışı bırakıldı. AB'ye ilişkin tüm stratejik kararlar, Başbakan ve birkaç özel danışmanı tarafından alınıyor. Kıbrıs konusunun ilk kez hukuki bir önkoşul olarak Türkiye tarafından teslim edildiği 2002 Kopenhag zirvesinde de, 2004 nihai kararında da, tek söz sahibi ve sorumlu Başbakan'dır. Maalesef, Türkiye'nin AB ilişkilerine ve uluslararası konumuna en büyük zararı bizzat kendi Başbakan'ı vermiştir.
Türkiye'nin bir gün AB üyesi olabileceğine inanıyor musunuz?
Gerçekler ve olası gelişmeler çerçevesinde, Türkiye'nin üyeliği mümkün gözükmüyor. AB'nin büyük ülkelerinden Fransa, hem Türkiye için referandum yapacağını hem de Ermeni "soykırımı" iddialarını kabul etmezse üyeliğini engelleyeceğini açıklıyor. Chirac sonrasının devlet başkanı adayı Sarkozy, Türkiye'nin AB'ye girmesini önlemeyi misyon olarak görüyor. Fransız halkı, Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkmak yarışında önde geliyor. Avusturyalılar ise "Türklerin Avrupa'ya girmesini tarihte biz engelledik, bugün de biz önleyeceğiz" diyor. Bunların peşine takılacak bir dizi küçük ülke de söz konusu... Hayal görmemek gerekir.
Ne yapılabilir?
Öncelikle içteki güç dengelerindeki zaafı, dış dinamiklerle kapatmak özlemlerini ve kişiliksizliği, tarihin çöp sepetine fırlatmak lazım. Öte yandan, halen AB ile her ne kadar en önemsiz konular müzakere edilmekteyse de bunları iyi niyetle sürdürmek ve yararlanabileceğimiz hususları öne çıkarmak gerekir. En önemlisi, AB ile anlaşmalarımızı, AB hukuku çerçevesinde AB ile birlikte gözden geçirip değindiğim yanlışları gidermek... Bu farklı yaklaşımla AB ile ilişkiler kopmaz, bilakis sağlıklı bir ortama kavuşabilir. Türkiye, gereğinde ilişkilerin AB ya da Türkiye tarafından askıya alınabileceğini hesaba kattığını da muhatabına anlatabilmelidir.

Müzakere sürecinde sizi en fazla kaygılandıran nedir?
AB'nin azınlıklar konusunu ırkçı bir anlayışla Türkiye'nin önüne getirmesi, AKP'nin de bunu kabullenmesi...Bu, Türkiye'de ırkçı süreçleri, etnik siyaseti, bölücülüğü özendiren ve güçlendiren bir yaklaşımdır. Bazı AB ülkeleri, bakanlığım döneminde de buna kalkışmıştı. Ancak, benimle birlikte bakanlıktaki tüm değerli arkadaşlarımın AB hukukuna dayalı kesin reddi ve "Gerekirse adaylıktan vazgeçeriz" uyarısı karşısında ısrarını terk etmişti. AKP iktidara gelince, aynı AB çevreleri, hemen her istediklerini, Türkiye'ye ilişkin metinlere koydurtmaya başlamıştır.
Bunlar diğer üyelerde rastlanmayan koşullar mı?
AB hukukunda azınlıklara çok genel çerçevede, herkesin benimsediği insancıl ölçülerle değinilir. Bunların ihlali durumunda AB devreye girer. Bu doğaldır, ayrıca gerçekçidir. Oysa 2004 kararlarında AB, Türkiye için yeni azınlık kategorileri isimlendirmiş, bunlara ilişkin talepler oluşturmuştur. Bunlar AB hukukunun tabii ki dışındadır.
Niye yapıyor AB bunu? Türkiye'yi bölmek için mi?
Hayır. Türkiye gibi, çevresindeki büyük coğrafyayı ve İslam dünyasını etkileyebilecek bir ülke üzerinde denetim kurabilmek, ona karşı koz oluşturmak için... Tarih sürecinde Osmanlı'yı ve Türkiye'yi Balkanlar'dan, Ortadoğu'dan dışlamak amacıyla ustalıkla kullandığı azınlıklar kozunu, günümüz gerçeklerinde canlı tutabilmek için...
Ne değişti azınlıklar konusunda?
2000 Katılım Ortaklığı Belgesi'ndeki anlayış, hak ve özgürlüklerin "topluluklar"a değil, "yurttaş"a, "birey"e ait olduğudur. Bu anlayışın temelinde Fransız hukuku vardır, Osmanlı geleneği ve cumhuriyet laikliği de bu yaklaşımı paylaşır. Hak ve özgürlükler, "topluluklar", "ırklar", "azınlıklar" değil; "yurttaş', "birey", "vatandaş" temelinde tanımlanmıştır.AKP dönemiyle birlikte AB, azınlıklar üzerine ırk temelinde yeni bir yaklaşım ve terminoloji getirdi. Türkiye'de hak ve özgürlükleri, bazı üye ülkelerde ve Türkiye'de olduğu gibi "yurttaş temelinde" değil, "ırklar-etnik gruplar" temelinde tanımlayarak, bu tanımı 2004 belgelerine kaydetti. AKP de bunları benimsedi. Bu son derece tehlikelidir. Böyle bir gerilim ortamında AB ilişkilerinin gelişmesini beklemek boş hayalden ibarettir.
Türkiye'nin son zamanlarda Batılılaşma tercihini bırakıp yüzünü Doğu'ya çevirdiği belirtiliyor. Katılıyor musunuz?
Ben biraz farklı düşünüyorum. Türkiye, hem Asyalı hem Avrupalı olan birkaç ülkeden biridir; hem Batılı hem Doğulu olabilmek Türkiye'nin tarihsel önceliğidir. Bunun bilincinde olduğu durumlarda ve buna inanan liderlerle Türkiye her zaman kazanmıştır. İlginçtir, Mustafa Kemal bize "Avrupa" değil, "çağdaş medeniyet" seviyesine ulaşmayı hedef göstermiştir. Batı'nın demokrasisini, özgürlüklerini, ileri insan ve ekonomi ilişkilerini elbette paylaşalım. Ama aynı Batı'nın tarihteki gaddarlığını, bencilliğini, üstünlük ve aşağılık komplekslerini kendimize ölçü almayalım.AKP iktidarı belki yüzünü, gönlünü Doğu'ya çevirdiğini sanıyor ama uygulama tam tersi... Böylesine Batı bağımlısı bir iktidarı Türkiye pek yaşamamıştır. Batılılar adeta oyun oynuyor bizim yöneticilerle; her türden haksızlığı, çifte standardı layık görüyor. Ancak iktidarımız, medyamız, karar oluşturan ve karar verenler genellikle bundan şikâyetçi değil; yani alan da memnun, satan da...

27 Kasım 2008 Perşembe

Before 20 Themes Party



Daha parti baslamadan icmeye baslamam.. Dilimin surcmesi, cocuga meet me in the "bathroom" yerine "bedroom" demem.. Cocugun "give me 20 minutes" demesi..

?!?!?

Corporate Finance, Sen mi buyuksun? Hayir ben.. Yasar usta!


Kutuphanede yasiyorum. Gorelim bakalim Corporate Finance mi beni bitirecek ben mi onu!!! Bu noktada deginmek istedigim bir kare var "Bizim Aile" filminde gecen.. Cocuklarina zarar veren, ailesini evinden eden fabrikatore delicesine bagirir Yasar Usta:
Sen mi buyuksun? Hayir ben.. Yasar usta! Dokunma artık aileme.. Dokunma çocuklarıma.. Dokunma oğluma.. Dokunma gelinime.. Vururum seni! Vururum.. Ve dönüp arkama bakmam bile..
İste su an Corporate Finance konseptine karsi hislerim bunlar. Kendimi gordum Yasar Usta'nin gozlerinde bir an. Yuru be!!!
Ayrica Bakiniz: Yenicem seni Istanbul!!!!

26 Kasım 2008 Çarşamba

Why does it always rain on me?


i can't sleep tonight
everybody's saying everything's alright
still i can't close my eyes
i'm seeing a tunnel at the end of all these lights
sunny days
where have you gone?

Battlestar Galactica bir uyusturucu mudur?



Şahsen benim bok gibi hissettigim zamanlarda kendime gelip kafami dagitmami saglamasi acisindan bakarsak evet, bir nevi uyuşturucudur efendim bu battlestar şeysi.


Borek, Zeytinyagli Sarma, Kisir & Kadayif: MBA Sinifinda Bir Gun


Efendim MBA sinifimizda bir gun daha gecti.. Bol bol kisir yedik, dolmalari hopurdettik, borekleri lup lup goturduk.. Uzerine de kadayif super oldu wallahi! Ne o? Olamaz mi? Elin Almani finansa dair hayatinda hic bir ders gormemis benim gibi bir zavalliya 10 gun icinde 10 tane Corporate Finance odevi dayayinca oluyor da bu olunca mi olmuyor bea?
Yok yok, herkesi Turklestirme eylemlerime coktan baslamis bulunmaktayim :) 2 lokmadan fazla yemeyen Almanlar borekten eser birakmadilar, hintliler kisir ve kadayifta performans gosterdiler ama tabi ki de genel olarak herkes zeytinyagli yaprak sarmasina bayildi.. Hatta getirdigim rakiyi da shot bardaklariyla sundum, uslu uslu ictiler sagolsunlar ( Profesor dahil) :P Tahmin ettiginiz uzere malum Turkiye tanitimi buguneydi.. Burada tanistigim Turk aile sagolsun dun aksamdan borekle dolmayi hallettiler, ben de hazir aldigim kadayifla kisiri halledince hersey tastamam oldu.. Derken dun gece 12de sunumu hazirlamaya baslayayim dedim.. Birden elektirikler kesildi! Ene! "Ya hocam kusura bakmayin, elektirikler kesildi odev yapamadim" demek
zorunda kalsaydim yuzyilin yalani ilk defa gercek olurdu! Neyse sabah elimden geldigi kadar hizlica hazirladigim sunumu degisim ogrencisi olarak gelen bir Turk cocugun da yardimiyla super hallettik... En sona da "Istanbul not Constantinople"i dayadim pek bir mutlu oldular.. Bir ara klasik olarak "Kurtlerle sorununuz ne?", "AB'ye girerseniz ne katkiniz olacak ki?", "Kibrisi isgal etmediniz mi zamaninda?" gibi abuk subuk soru soranlar oldu, 2 çaktım suratlarına gözlerine rakı püskürttüm geçti gitti..
Yok ama cidden degisim ogrencisi olan cocuk da cok bilgiliydi, boyle yasalar anlasmalar uzerinden resmi olarak got etti bunlari icimin yaglari eridi.. Ama genele bakarsak Turkiye'ye asik oldular, simdiden tatil programlarina basladilar :P Sorular da oldukca akillicaydi cidden, e tabi malum abiler ablalar bos degil, okuyorlar degil mi? Yemegi biraz fazla yapmisiz, sanirim onumuzdeki 2 gun boyunca ben ve ev arkadaslarim yemek yapmak zorunda kalmayacagiz :P Aslinda cidden Turkiye Sunumu gibi seylerden kacinmama ragmen ( cok cabuk sinirlenip birilerinin uzerine atlayasim geliyor abuk bir laf edildiginde malum ) bekledigim kadar gerzek tepkiler vermediler. Hatta sinif disindan gelenler de oldu, baya eglenceli gecti diyebilirim. MBA boyle birsey sanirim, biraz yap rak sarmasi, biraz kisir, biraz borek..(kadayif sevmiyorum).

23 Kasım 2008 Pazar

Mikhail sen benimle oyun mu oynuyorsun?



Dunku kar sokundan sonra her yer kurudu.. Hatta ev arkadaslarim bu sabah ren nehri kiyisinda piknige gittiler (bu da ayri bir manyaklik bu havada ama neyse). Sunun surasinda daha bir saat oncesine kadar her yer kupkuruydu.. Ben kendimi ise guce vermistim.. Derken burada yasayan arkadaslarimdan birinin kisisel iletisine gozum takildi: snow snow snow.. Hayirdir ülen deyip camdan disari bakmamla yine ayni sok! Ama bu sefer daha da beter! Yer gok bembeyaz yahu! Arabalar kara batmis, agaclar, her yer! Saka gibi ;)

Jeff & Battling Breast Brains!




Jeff: Men are not people. We're disgustoids in human form! Women think we're normal. Because we talk to them like normal people. We say "Hello".. "How are you?".."Haven't seen you in this place before..".."What kind of music do you like?".. But all the time in our brains, we've got the word "Breasts" on a loop. If we ever lost control for a second, we'd all start shouting "Breasts! Breasts! Breasts! Breasts!.."

Karma'dan yeni yil hediyesi istemek..


E yani Noel Baba'dan isteyecek halim yoktu degil mi? My name is Earl hesabi, ben de Karma'ya feci inaniyorum desem yeridir.
Misal dun.. Lens solusyonum bitmeye yaklasiyor, hmmm.. buralarda da nereden bulunur ki? Kesin cok pahalidir! diye soyle bir hayiflandim..
Sonra aksam yemegine misafir olarak gittigim Turk ailenin kizlari megerse 1 ay oncesine kadar goz doktorunun yaninda calisiyormus, lens kullandigimi ogrenince iceriden zilyon kutu lens solusyonu getirdi belki isime yarar diye.. Haha! Gel de karma'ya inanma...
Simdi yeni yil icin ne istesem ben???

Learning history from a drunk perspective


Hersey okuldaki bir kac hafta surecek "intercultural taks" serisinde bu hafta benden Turkiye hakkinda bir sunum yapmamin istenmesiyle basladi..
Butun bir gun bin turlu kaynaktan Turkiye hakkinda turlu turlu bilgi, tanitim filmi, muzik, ot bok bulduktan sonra tuvalete girdigimde bir de dergilerin ustunde Sun Tzu'nun "Savas Sanati"ni, ve hatta tuvalet kagidiyla ayrilmis sayfada da Tatarlar ve Hunlar'dan bahsedildigini gordukten sonra, butun bu gereksiz bilgileri bilincaltimin gerilerine atip iceri donup misafirlerle kaynasmaya basladim..
Hayattaki alinacak en muhim derslerden biriymis ey ahali: Sarhos olmadan once aklinizin neyle mesgul olduguna cok dikkat edin! Sonra gecenin bir vakti kendinizi bir grup yabanciya Turklerin asil dusmanlarinin Cinliler oldugunu, ipekler ve Cinli prenseslerle kandirilan hukumdarlari, hatta bol ve yonet politikasini falan anlatirken bulabilirsiniz ;)
Hehe benim durumum cok daha beterdi.. Orta Asya'dan baslayip, aslinda cok tanrili ve pagan olan Turklerin Talas Savasi'nda yenilince nasil muslumanlastirildiklarini - hatta eger o savasi biz kazansaydik simdi nasil bir ulkede yasardik acep diye de bir makalem oldugunu - 1071 Malazgirt seferiyle Anadolu'ya gelisimizi, Efes, Aphrodisias vs. nin aslinda bizim atalarimizdan kalmadigini, bizim sadece bizden once Anadolu'da yasayan irklardan kalan mirasin bekcileri oldugumuzu, Osmanli İmparatorlugu'nu ve Türkiye Cumuriyeti'nin kurulusunu detayli bir bicimde anlattim. (Hah! O halimi cidden gormek isterim!) Ama allahtan tek sarhos tarihci ben degildim :P Sonrasinda Hintlilerle Pakistanlilarin arasindaki sorunun nereden kaynaklandigini konustuk, ve sonrasinda da Avrupa'da mi Amerika'da mi izini kaybettirmenin daha zor oldugunu tartistik..
Bu master illeti baska bir sey oluyor sanirim.. İnsan daha sacma sapan bir seylerden bahseder iki eglenir degil mi? Yani sarhosken bile geyik yapamiyoruz acinacak durumdayiz bunu anladim :P

22 Kasım 2008 Cumartesi

Destanlar sadece kahramanlar icin midir?



ithaka'ya dogru yola ciktigin zaman,
dile ki uzun sursun yolculugun,
seruven dolu, bilgi dolu olsun.
ne lestrigonlardan kork,
ne kikloplardan, ne de ofkeli poseidondan.
bunlarin hicbiri cikmaz karsina,
duslerin yuceyse, govdeni ve ruhunu
ince bir heyecan sarmissa eger.
ne lestrigonlara rastlarsin, ne kikloplara, ne azgin poseidona,
onlari sen kendi ruhunda tasimadikca,
kendi ruhun onlari dikmedikce karsina.
dile ki uzun sursun yolun.
nice yaz sabahlari olsun,
essiz bir sevinc ve mutluluk içinde
onceden hic gormedigin limanlara girdigin!
durup fenike'nin carsilarinda esi benzeri olmayan mallar al,
sedefle mercan, abanozla kehribar, ve her turlu basdondurucu kokular;
bu basdondurucu kokulardan al alabildigin kadar;
nice misir sehirlerine ugra,
ne ogrenebilirsen ogrenmeye bak bilgelerinden.
hic aklindan cikarma ithaka'yi.
oraya varmak senin baslica yazgin.
ama yolculugu tez bitirmeye kalkma sakin.
varsin yillarca sursun, daha iyi;
sonunda kocamis biri olarak demir at adana,
yol boyunca kazandigin bunca seylerle zengin,
ithaka'nin sana zenginlik vermesini ummadan.
sana bu guzel yolculugu verdi ithaka.
o olmasa, yola hic cikmayacaktin.
ama sana verecek bir seyi yok bundan baska.
onu yoksul buluyorsan, aldanmis sanma kendini.
gectigin bunca deneyden sonra oyle bilgelestin ki,
artik elbet biliyorsundur ne anlama geldigini ithakalarin.


Konstantinos Kavafis

******

Hayatta herkesin bir ithaka'si olmali.. Bir seruveni, varacagi bir hedefi.. Vardigimiz hedef degil ama ona varis bicimimiz belirlemiyor mu zaten hayatimizin anlamini ?

Govdesini ve ruhunu saran o ince heyecan olmadan yasayabilir mi ki insan?
Kendi ruhunun karsisina diktigi canavarlarla nasil basa cikabilir ki baska turlu?
Hepimiz kendi destanimizin kahramanlariyiz aslinda..

******

Peki sizce Odysseus'un asil sinavi Troya savasi miydi? Ince zekasiyla kazandiracagi savas miydi onun seruveni? Hayir, Odysseus'u asil bekleyen sinav, savastan hemen sonra evi olan ithaka'ya donme cabalariyla gecirecegi 10 yildi.. Odysseus belki Achilleus kadar carpici bir lider degildi, ama onun gucu keskin zekasinda gizliydi.

Sonucta bir kahramani kahraman yapan secimleri degil miydi? Tekrar tekrar karsisina cikan cezbedici tuzaklara hayir diyebilme gucu degil miydi onu ozel kilan? Melih Cevdet Anday'in dedigi gibi:



kurekcilerim hasatsız denizi
kopurttuler kurekleriyle,
tez yuruyuslu gemi gun batarken
ulastı sirenlerin adasına,
yuregim kopacak gibiydi
kanatlanıp uçacak gibiydi,
ama sirenlerin izi bile yoktu ortada.
yalnız bir ezgi, ta derinden
ta icerimden gelen bir ezgi
basladı yavas yavas yukselmeye;
o yabansi, o buyulu turkuleri ben
soyluyordum sagir gemicilere
yalniz ben duyuyordum sirenleri.
kirke, bilge tanrıca, selam sana!
sag salim gectim kendimi.



Bu siirin sonundaki "sag salim gectim kendimi" her insanin hayatinin bir noktasinda soyleyebilmesini umdugum bir cümle gercekten de.. Herkesin ciktigi bir icsel yolculuk, bu yolculukta da kendi bilinmezleri yok mudur? Ve bu bilinmezlerle basa cikma bicimleri her zaman Anday'inki kadar cesaret icermeyebilir. Bazen gemiciler gibi kulaklarini tikamayi secebilir insan..

Bazense sirenleri dinlemeyi secer, ancak buyulerine kapilip yitip gitmek pahasinadir bu arzularıyla yuzlesip, yuzlestigi seyi kaldiramama durumu..

Bazi insanlarsa bilinmezleriyle / arzularıyla dogrudan yuzlesmeyi tercih eder ve bu sırada kendi sinirlarina da vakif olur, - sonucta her yolculuk aslinda bir sinirlarini belirleme durumudur der Bulent Somay - ki bu insan hayatinda cok onemli bir donum noktasidir.

Arzu hissini doyurmak, ya da onu yenmek degil, ama o arzuya sahip oldugunu kabullenmektir kendini gecmek, kendi sinirlarinin farkinda olarak.. Iste o zaman rahatca kurabilir insan o cümleyi.. Sag salim gectim kendimi...



******



Peki ya ithaka'ya vardiginda bekledigini bulamazsan? Acaba Odisseus'la Penelope'nin hikayesi gercekten de Odisseia'da anlatildigi gibi mi? Troya savasi ve donus yolculunda gecen 20 yilda Odisseus ne kadar degisti? Peki Penelope hic degismedi mi?

Sadece seruvene cikan mi degisir? Kalan, bekleyen.. "Yoksunluk" yasayan degismez mi???


Cagdas Yunan sairi Yannis Ritsos'un bu konuya deginen siiri cidden cok gercekci.. Modern Penelope yine de Odisseus'u bekler miydi - gelen adamin artik ayni adam olmadigini bilerek?



onu tanimamis degildi ocaktaki atesin belirsiz
aydinliginda;
adamin dilenci gibi pacavralar giymesi kendini gizlemek
için degildi
hayir. onun ozellikleriydi bunlar:
dizkapagindaki yara izi, kuvveti, kurnaz bakisi.
kadin korku icinde, duvara yaslanarak bir ozur aradi,
zaman kazanmaliydi hemen konusup kendini ele
vermemek icin.
bu adam icin mi harcamisti yirmi yilini bekleyip dusler
kurarak?
ak sakali kana bulanmis bu yoksul yabanci icin mi?
ne diyecegini bilemeden bir iskemleye coktu.
kendi olu isteklerine bakiyormus gibi
dikkatle bakti yerde oldurulmus yatan taliplerine
ve "hosgeldin!" dedi.
sanki cok uzaktan geliyordu sesi,
sanki bir baskasinindi bu ses.
kosedeki gergefin tavana vuran golgesi bir kafes gibiydi,
yesil yapraklar arasina parlak kirmizi ibrisimle isledigi kuslar
kulrengi ve kapkara kesildi birden bu donus gecesinde
son direncinin basik gogsunde alcaktan ucan.



Gelen, artik Odiseus degildi. Sevdigi adamin kabuguna burunmus bir yabanciydi kapidan iceri giren. Bunca yil olup olmedigini bilemeden, kapisina dayanan taliplerine - bazilarini sevmis de olsa - evet diyemeden, bekleyis icinde gecirdigi uzun yillar boyunca zihninde yasattigi Odisseus bu degildi. Saskinlik ve zorunlulukla soylenen o "hosgeldin" artik baska birinin sesiydi. 20 yillik yoksunlugun ardindan, simdi de bastirilmisliga ve mutsuzluga mahkum olmus bir kadinin sesiydi.



*******

Let it snow!! Let it snow!!


Bir gunde mevsim degisir mi?
Daha dun artik late november hesabi hava ufaktan bozmaya basladi.. Sabahtan yagmur yagdi, sonra koskocaman bir gokkusagi.. derken ogleden sonra gunes acti, gokyuzu masmavi oldu! Ve o gunesli masmavi gokyuzunden bir anda dolu yagmaya basladi!!! Tezatlardan her daim korkmus olan ben, nöörüyö len nidalariyla eve kacip yorgan altina girdim..
Derken bu sabah, sevgili Jasmina'nin zevkli secimi portishead tinilariyla uyanirken, havayi super aydinlik gorunce dedim oley tekrar acti hava.. Burada cok acayip cunku hava soguyup soguyup sonra birden sicak yapiyor, ren kiyisinda guneslenme istegi uyandiriyor insanda.. Ben bu beklentiyle pencereye yaklasirken ne goreyim? Her taraf bembeyaz ülen! Oldum olasi kara bayilan bir kisi olarak gunum super baslamis oldu o ayri, yalniz buradaki mevsim gecislerini pek kavrayamadim dogrusu. Yani gokyuzu yine mavi, yine gunes var, sanki gece birileri biz gormeden her yere kar serpistirmis, oyle de dekor gibi duran bir manzara var karsimda.. E naparsin cumartesi olmasi itibariyle ben de kendime simarik bir kahvalti hazirlayip odamin kocaman penceresinin karsisina kurulup manzarayi izlemeye basladim. Ama her seye ragmen, bu bir gecede mevsimlerin degisiyor oldugu gercegine alismam cidden zaman alacak..
Kendime not: Sahlep yap kendine cabukkk!!!!

21 Kasım 2008 Cuma

I'm Chuck Bass...


Gossip Girl hakkinda yorum yapip sevgili karanlik karakterimiz Chuck Bass hakkinda yazmayacagimi mi zannettiniz cicim?
Nayır, nolamaz.. Chuck Bass kendi entry'sini hak eden bir karakter. Pislik herifin teki ama mesela Lost'taki Ben kadar da pislik degil. O da hata yapiyor, ozur dilemesini biliyor, zayif yonlerini gorebiliyoruz.. Ama yine de, kendi deyimiyle "I'm Chuck Bass", cakali durduk yere kuzuya ceviremezsin beybi!!! En super sabirli hatun olsan da! Koskoca entrika ustasi Blair catladiysa herhangi bir kadinin da yapmasi zor derim =)
Abimiz normalde bir antipati ornegi, ama sagolsun Josh Schwartz nasil bir karakter yarattiysa diziyi en izlenilir kilan unsurlarindan birine cevirmis Chuck Bass'i.. Nasil desem, eski turk filmlerindeki fularli, robedechambre'li, elinde ickisi ortada dolanan kotu adamlarin update edilmis versiyonu kendisi. Karanlik bir karakter, ama yine de mizahtan en cok nasibini almis olan Gossip Girl kisilerinden biri.. Mesela sahsen o gerzek Dan Humphrey'nin umugunu sikasim geliyor her bilmis bilmis konustugunda.. Ama Chuck oyle mi allah askina? Adamin kafa surekli ya eglenceye ya pislige calisiyor.. Hayatta herkesin Chuck gibi bir kankasi olacak sekerim! Dan'lerden bol birsey yok ama onlar aman ben hakliyim tartismalarinda kendilerini unuturlar, Chuck'sa amacina ulasacaksa haksiz da gucsuz de gorunmeye hazirdir. Planlidir, saf kesinlikle degildir, eglencelidir. Bak simdi.. Ben de mi fesatim yahu? :P

Gossip Girl Fenomeni:Yeni Jenerasyon Yalan Ruzgari

Efedim Yalan Ruzgari'ndan guzeller guzeli Niki, sauron kilikli Victor ve salon erkegi Jack uclemesi, 100 yasindaki Katherine Chancelor, Jill, Paul, Danny & Cricket ve hatta Lauren - Brad'i de esgecemeyecegim :P - ve unutulmaz Cesur ve Guzel'deki Rich, Taylor ve Brooke'la buyuyen, entrikayi kadin erkek iliskilerinin vazgecilmezi olarak ogrenen bizim jenerasyon icin aslinda pek de yeni bir durum degildir Gossip Girl.


Olsa olsa artik izleyemedigimiz cilki cikmis eski pembe dizileri yad etme nedenidir. Tabi O.C'yi yaratan Josh Schwartz'in elinden cikma bir yapim oldugu her tarafindan da akmaktadir Gossip Girl'in. Hatta karakter bazinda baktiginiz zaman o kadar cok benzerlik bulabilirsiniz ki, - ne derlerse desinler Lily Bass Van der Woodsen bir Julie Cooper degildir, olamayacaktir - bir anlamda O.C. ozleminizi de Gossip Girl'le dindirirsiniz. Cruel Intentions'u su kadarcik sevdiyseniz yine Gossip Girl'i sevmek icin bir nedeniniz var demektir. Daha yuzeysel bakarsak, New York izlenimleri ve hatta sadece moda icin bile izleyenler mevcuttur diye tahmin ediyorum Gossip Girl'u..
Yine de bu inanilmaz pazarda, Lost, Heroes, Fringe, Dexter, How I Met Your Mother, Desperate Houseviwes vs. nin bulundugu bu ortamda Gossip Girl neden bir anda fenomen oluvermistir? Sanirim hedef kitlesini belirlemek gerek once: Bildigin 15-35 yas arasi, ozellikle de sehirli kadinlar. Yine aslinda basta dedigim seye geliyoruz.. Bir sekilde eskinin o unutulmaz entrika dolu pembe dizilerine ucundan kiyisindan yetismis, ya da gunumuz trendini takip etmek isteyen, hatta pek de icerik aramayan bir kitle Gossip Girl izleyicisi. Yine de itiraf etmeliyim, mesela Rome'u izlerken sikilan ben Gossip Girl'u izlerken sikilmiyorum. Josh abi bir sekilde diziyi kotariyor, -Heroes'un salak senaristleri gibi ilk sezondan sonra sicmadan - diziyi farkli kitlelere izlettirebiliyor. Her ne nedenle olursa olsun, Gossip Girl kendisine yakistirilan fenomen sifatini oyle ya da boyle hak ediyor..










Nate "The knight in shining Armani" =)

For The Love Of Tabasco!!



Allahim sen ne guzel bir seysin yahu! Bana kalsa siseyi direk bogazima dikerek icerim o derece seviyorum. (Sonrasinda yasayacagim mide ve pek tabi motorize arizalari umursamayarak..) Omlet, somon fume, karides, pizza.. Herseyle mi iyi gider bir sos ya?

18 Kasım 2008 Salı

Where the hell is Matt?!?

Bu adama ozellikle dikkat edin derim!!!

Kendisi benim yeni idolum olur ;) Cok sey yazmaya gerek yok, video herseyi anlatiyor zaten ama kisace bahsetmek gerekirse kendisi Matt, sponsorlari sayesinde butun dunyayi dolasip her bulduguyla dans etmekte.. Gercek hayatta gerizekali olabilir, bilmiyorum, ilgilenmiyorum da.. Ama bu videoda yarattigi ortak duygu icin kendisini yeni idolum ilan ettim!

Almanlarla okumaya bayiliyorum!


Mikroekonomi, Kriz Yonetimi ve Finans'la gecen bir gunun ardindan sunger olmus bir beyinle karsinizdayim efenim.. Hazirlamam gereken 2 finans sunumu karsimda bana aci aci goz kirpiyor bu nedenle hemen olaya girecegim..

Ben bu Alman rahatliginin hastasiyim yahu! Adamlarin kurallari, duzen manyakligi bir kenara, nasil bitmez bir kendilerine guvenleri, kendilerini begenmislikleri var, sinifta ne ogrenci taniyorlar ne hoca! Gecen cumartesi proje yonetimi dersinden sonra bir tanesi feedback olarak hocaya "sandigim kadar pic bi herif degilmissiniz!" dedi.. Ayni herif dun sunum yaparken projeksiyon makinesi kafayi yiyince "Shit!!!" diyerek sunumunu durdurdu, gayet normal hayatina devam etti. Ama en komigi nam-i deger "Ciplak ayakli kontes" kisisinden geldi.. Mikroekonomi ve İstatistik dersine ayni Fransiz hoca giriyor. Sabah korkunc bir istatistik sinavi yapti, yani adam cidden kimse cozemesin diye kasmis resmen.. Herkesin moraller yerlerde, derken Mikroekonomi dersi icin sinifa girdi.. Daha agzini acamadan bizim ciplak ayakli kontes lafi patlatti: "Yaptigin o sinavdan sonra bu kapidan iceri hangi yuzle giriyorsun?!?" Dersin ilk yarim saati buna guldum cidden! Dusunemiyorum Turkiye'de herhangi bir ogrenci yaptigi kazik sinav icin hocadan boyle hesap sorsun.. Adamlarin hic bir seyden korkulari yok. Saygi eksikligi degil de, her istediklerini acik acik konusabiliyorlar. Dan, dan, dan!!! Cok tuttum bunu ;)

17 Kasım 2008 Pazartesi

Yer gok yaprak olursa..

Allahim ne romantik diye dusunmek akliniza gelen son sey olur!! Bu sonbahar yapraklari denen olgu yere atilmis muz kabugundan beter kayganlikta bir islev gorup olmadik yerlerde yere kapaklanmanizi saglayabilir. Yerde kalip curudukce eriyip iyice kayganlasir, hele merdivenlerde mevcutsa siddetle kacinilmalidir. Bir de ilk defa burada gordugum bir konsept olan - en yakin benzeri kum firtinasidir herhalde - yaprak firtinalarina dikkat edilmelidir. Ruzgarin siddetiyle gerek helezonlar halinde goge yukseledursunlar, gerekse bir anda uzerinize hucum edip eve dondugunuzde ic camasirinizdan yaprak toplamaniza neden olsunlar, romantizm disinda her bir halta yarar bu yapraklar. Kanada'ya yerlesip kar'a beyaz bok diyen herif hesabi, ben de artik bu yapraklara sari bok demeyi uygun goruyorum efendim..