3 Şubat 2010 Çarşamba

The Host

Karşılaştırmalı edebiyat bölümü mezunu olmanın en boktan taraflarından biri, üniversite hayatınız boyunca Antik Yunan'dan bugüne her genre'da, istemediğiniz kadar edebi klasiğin beyninizden içeri boşaltılması ve bu konuda hiç bir şey yapamayacak oluşunuzdur. Dahası, "modern self as a philosophical problem" gibi güzide felsefe dersleriniz falan da olur. Mitoloji, sanat tarihi, eleştiri, çeviri, sosyoloji ve psikoloji'nin yanında böyle tadından yenmez.
Zaten sınıfınız da bir freaks & geeks oyun alanıdır. Dünyanın en normal, en düz insanlarının oluşturduğu İşletme öğrencileri güruhuna falan böyle uzaktan özlemle bakarsınız. Normalliğiniz, sınıf kapısından içeri girdiğiniz anda garip gelmeye başlar içeridekilere çünkü. Her dersten yarım saat önce gelip bir ritüel ciddiyetinde sandalyelerin sırasını bir de ayaklarını yerde sürüyerek değiştiren nerd'le mi konuşayım, yoksa sakinleşmek için bach'tan başka müzik dinleyemeyen ve sakız çiğnendiğinde panik atak geçiren, her göz göze geldiğinizde "sakız mı çiğniyorsun yoksa?" diye soran hatunla mı kanka olayım sorunsalı içerisinde kaybolur gidersiniz. Aynı hafta içerisinde Kafka'nın "metamorfoz"unu takiben Camus'nun "yabanci"sini okumak zorunda kaldiktan sonra bu muthiş uclemeyi Dostoyevski'nin "yeraltindan notlar"iyla bitirmeye zorlayan profesorler, kitapların etkisinde intihara meyilli depresyon hırkasına bürünmüş sararmış halinize bir antidot önerememektedirler. Neyse böyle böyle bir süre okumayacağım allahım kitapları benden uzak tut naralarıyla mezun olduktan sonra ister istemez her okuduğunuz şeye eleştirel yaklaşırsınız. Ama gün gelir ki bir de çerezlik tabir edilen, edebi hatta kurgusal hiç bir değeri olmayan ama bir şekilde okumaktan keyif aldığınız kitaplar çıkar karşınıza. "The Host" bunlardan biri işte. Stephenie Meyer'in yazım kabiliyetini Twilight serisinden biliyoruz zaten. Beklentiler minimumda. Yine bir mormon güzellemesi yapmış ablamız. Yüz bin yaşına gelip bakir kalan insanlar, acayip rigid ahlak kuralları, soulmate kisvesi altında dayatılan çok eşlilik falan filan. Ama bir şekilde çekti beni kendine bu kitap. Filmi de çekiliyormuş şu anda. Yazar başroldeki Wanda'yi Hilary Swank oynasin istemiş ama bence Fringe'deki Olivia Dunham'i oynayan hatun cuk oturur. Böyle dondurma gibi, doyurmayan ama hizlica bitirebileceginiz, işin sonunda "ne yedim ki ben şimdi ama bak keyfim de yerine geldi" hissiyati yaratabilecek bir kitap. Böyle efenim.

Hiç yorum yok: