15 Ekim 2011 Cumartesi

CEO as a Father Figure (is & aile korelasyonunda CEO degisiminin bunye uzerindeki terkedilmislik etkisi)

Biri is.. Biri aile..

* ikisini de olusturan kisileri secemiyoruz degil mi?
* bir zamanlar hayatimizdaki buyuk payi aile alirken, simdi is almiyor mu?
* gicik da olsak, nefret de etsek, alisiyor, hatta aramiyor muyuz bu insanlari?
* anilar cogaldikca bag daha da artmiyor mu?
* boka batip ciksa da disaridan biri laf ettiginde soz ettirmiyoruz sanki?

Belki genel kurallar, belki de sadece benim isyerim icin gecerli. Yukaridaki kosullar simdiye kadar calistigim her yerde baki miydi derseniz, degildi sanirim yau.. Ama Groupon baskaymis be Atam. Cidden sahiplendim, sevdim ben burayi. Her gun dipdibe calistigim, ya da sadece selamlastigim, aglayip zirlamasina sahit oldugum, basarilarini tebrik ettigim, hatalari uzerine feedback verdigim, sorunlarini cozdugum ya da hatalarimi derslere donusturen bu insanlar kanima girdiler bir sekilde. Ve simdi bu ailenin babasi, bizi bir arada tutan dunya sekeri insan, CEO'muz aramizdan ayriliyor. Pazartesi gunu salya sumuk aglama partisi bekliyor bizi.. ve ben hala gitmez diye umuyorum icimden, her seyin bittigini bile bile. You were the rock of each and every one of us Emre Ekmekci. We all love and respect the hell out of you!

27 Eylül 2011 Salı

Old Skool Chuck Bass

















Our very own beast of NY returns with a very Zen and LA mode on for the new season of Gossip Girl. Au contraire to what's going on within, he keeps on giving vivid advice to S and N, only to find out he needs more than a zen act to get over Queen B.

7. Sezonun ilk bolumunden en iyi quote geliyor efenim:

"I don't write books, I'm written about" -- Chuck (the Beast) Bass


20 Eylül 2011 Salı

Ode to Late 20s

Insanlarin ne kadar kolay bir sekilde dusunmeyi unutup, kendilerini hayatin akisina biraktiklarini gorunce inanilmaz sasiriyorum. Yasamimiz bu kadar basit bi cerceveye oturtulabilir mi? Gercekten de dunyaya sadece ve sadece faturalar, kredi karti borclari, evde bekleyen utu, patronun sacmaliklari ve trafik derdi (genis kapsamda da Turkiye'nin uzerine oynanan paranoyak olaylar silsilesi, futbol, yukselen altin-euro-dolar/dusen tl iliskisi) konulari uzerine kafa yormaya ve baska hic bir seyi takmamak uzere mi geldik? Ya da in my case, bunu yapan insanlar arasinda sıkısmak uzere mi? Etrafima bakiyorum, insanlar ya yukaridaki rutine kendilerini birakip, hayatlari hakkinda ekstra bir saniye daha kafa yormuyorlar, ya da hayatlari uzerine kafa yormaktan kafayi yemis durumdalar.. Bi de hedonistler var ki kendilerini cok $ukela bulmakla birlikte zevk zevk nereye kadar diye sormuyor da degilim. Bende sadece, daha yapacak cok sey var, gidecek cok ulke ve gorulecek cok yer, yasanacak cok hikaye var hissiyati agir basiyor... Tam diyorum ki, e hadi artik TR'de settle etmenin vaktidir, bi araba al kendine, ev borcu altina gir falan.. Imkansiz. Bence bunun nedeni yapamiyor olmam degil, icten ice baska bir gelecegi dusluyor olmam. Buradan cok uzaklarda sanirim. Ama henuz benim icin de net degil. Bazen kiziyorum kendime. Hatta cok simarikca buluyorum bu dusunceleri. Buyumeyi, hayatin sana verdikleriyle yetinmekle karistirip, susup oturuyorum ve yetinmeye calisiyorum. Ama goruyorum ki icimdeki isik bir noktada solup gidiyor boyle yapinca. Sonra da each and everyday yoneticim sorup duruyor bana "are you frustrated?" diye. Hakli. Ama neden "frustrated" oldugumu bilmiyorum. Amacsizca bir seylerin pesinden kosma yasimi gecirdim diyorum mesela, o hakkimi kullandim coktan, evet. Amacimi bulmak icin odaklanmak da cok zor geliyor. Ama sanirim buyumek aslinda bu. Hadi bakalim, 30 olmadan hayatin amacini bulmaya ve onun icin calismaya baslamaya o zaman!