13 Aralık 2010 Pazartesi

Dextaa

Lost, Flashforward veya BSG zamanlarindaki gibi, bir bolum bitirdikten sonra deli gibi bilgisayarin basina kosup yazasim gelmiyor cok uzun zamandir. Evet Fringe son zamanlarda her bolumle daha da kendini asiyor ama en sonunda "oeh" dedirten bolum yine Dexter'dan geldi. Son zamanlarda bir cok arkadasimla konu oldu bu insanin icindeki "iblisler". Hepimiz kendi seytanlarimizi tasiyoruz, ve insanlarla olan iliskilerimiz, aslinda bu seytanlarla yuzlesip onlari ne kadar kaldirabildigimizle alakali olarak belirleniyor gibi. Bazen korkup kaciyoruz, hayatimizin yuzeysel katmanlarinda tutuyoruz o insanlari. Bazense, cok nadir de olsa karsilastigimiz o seytan bizi korkutmuyor. Hatta seytanimizla yuzlesebilen, onu tolere edebilen birileri oldugu fikri bizi ozgurlestiriyor. Bulent Somay, psikanaliz derslerinden birinde "kendini gecmek, icindeki bilinmeyeni/arzuyu/seytani yenmek degil, ona sahip oldugun gercegini kabullenebilmektir" demisti. Super hakli bir tespitti tabi de, sanirim bizim bunu anlayabilmemiz icin aradan bir kac yil gecmesi gerekti. Iste Dex abimizin de bu bolumu * spoiler degil sakin olun * "dark passenger" olarak tanımlanan karanlik tarafla ilgili, birinin icindeki karanligi sevmekle ilgili super bir kac cumleye sahne oluyor.

D: Don't be sorry your darkness is gone. I'll carry it for you. Always. I'll keep it with mine.

Bu efenim, cok ama cok uzun zamandir duydugum en gercek, en ask ve inanc dolu cumleydi. Her zamanki gibi saygiyla egiliyoruz onunde Dex.

Hiç yorum yok: