Resmen annemin gelip beni böyle sarılarak yatağıma yatırıp masal okumasına falan ihtiyacım var. Bu modu yaratan ne mi? Tabi ki kadın erkek ilişkileri sahalarına geri dönmek.. O kadar uzun zamandır kafa yormamışım ki bu tarz konulara, cidden ne kadar ego şişirici ama aynı derecede olumsuz etkiler yaratabilen bir olgu olduğunu tahmin edememişim. Ya cidden komik. Hani günlük misali buradan kimle hangi saat ne oldu yazamicam şimdi ama şu ilginç, hayatımdaki erkek sayısı mutlaka kendini dengeliyor bir şekilde.. Birileriyle küstüm diyelim hop başka biri şıp diye damlıyor. (Evren bana bir şey mi demek istiyor?) Yani tabi kimseyle exclusive olmadığım için, hala çoğul sayılardan bahsedebiliyoruz. Mesela midemde kelebekler yaratan bir kişi var ki, yoğun bok yemelerim sonucu kankaya dönüşmek üzere, kelebeklerini öldürmek istediğim biri var ki, acaba fazla mı üzerine gidiyorum belki şans vermeliyim dedirtti ama yine de insan emin olmayınca olamıyor haliyle, sadece entelektüel açıdan uyumlu olduğum biri var ki hayatıma bir dalıp bir çıkmakta, ne istediğini ben de anlayamadım.. En son tamam dedim bundan cacık olmayacak bu saatten sonra, geldi easter'da bir şeyler yapsak mı ayağı çekti.. Uff.. Nerede kaldı ya adamla kadının göz göze geldiği an kuşların uçuştuğu ve bir ömür mutlu yaşanan ilişkiler? Annemi istiyorum ya!
28 Mart 2010 Pazar
19 Mart 2010 Cuma
Yapma bana bunu!!
Daha önce zaman zaman yazdım.. Mesela birinden bahsederiz ortalarda yok diye kesin evlilik haberi gelir, bir ünlü aklıma gelir hemen kaseti çıkar, bir kelime aklıma takılır - örneğin hatshepsut - çat diye televizyonda hatshepsut'la ilgili bir belgesel görürüm vs. Abi daha 2 gün önce ablamla şeyi konuşuyordum, eğer bir gün çocuğum olursa ismini Leo koyarım büyük ihtimalle diye.
Özge Özberk'in yeni bebeği olmuş, ismi de Leo tabi ki kaçar mı? Şimdi kesin moda olur bu, kusturana kadar Leo koyar herkes çocuğunun adını!
Yapma bana bunu yauu :(((
17 Mart 2010 Çarşamba
Minik mavi noktacıkları görebiliyor musunuz?
Haha!! Öyle gıptayla ve huşuyla izliyorum ki sevgili devletimin yaptığı başarılı atılımları! Örneğin, bugün gazetelerde yazdığına göre, artık Türk vatandaşları Kamerun'a giderken(!) - if ever- vize almak zorunda kalmayacaklarmış. Ah, bir anda kuşlar uçuşmaya, çiçekler açmaya başladı.. Kötü geçen günüm güzelleşti yareppim! Ne güzel haber!!! Bonus: Yandaki resimde maviye boyalı ülkeler, Türklerden vize istemeyen ülkelermiş...
9 Mart 2010 Salı
Bir gıdım yaratıcılık istiyoruz!
Filmin hastasıyız, o ayrı da.. (hatta eş dost akrabayı zorla koltuğa bağlayıp işkence halinde izlettiğim filmlerdendir kendisi).. E be sayın ana haber koordinatörüm, yaratıcı tek bir hücre de mi yok beyninde yahu? Her yaşanan felakette, tekrar tekrar aynı filmin müziği verilir mi? Yani muhtemelen toplumun filmden habersiz olan bir kısmı Requiem For A Dream'in soundtrack'inde olan bu parçayı "felaketlerin default müziği" olarak kabullenmişlerdir.. Hey Allam yaa..
Bir umut ışığı yandı sessiz sedasız..
Bugün Balçiçek Pamir'in Baskın Oran'la yaptığı röportajı tesadüfen izleme şansı buldum. Siyasetçiler tarafından sürekli apolitik olmakla suçlanan bir kuşağa ait bir birey olarak, bir yandan yabancıların Sözde Ermeni Soykırımı iddiaları nedeniyle bir Türk genci olarak canım acıyor, diğer bir yandan bu iddiayı yalanlamak için gerekli belgeler ya da tarihi bilgilerden yoksun oluşuma da hayıflanıyordum.
Bugün izlediğim röportaj sayesinde, Ermeni meselesinin 1900'lerde değil 1800'lerin başında başladığını, kendilerinden haraç alarak da olsa onları koruyup kollayan Kürt Bey'leri ortadan kaldırılınca Ermenilerin toplanıp Padişah'a ve Kilise'ye başvurup yardım istediklerini, sırf Doğu'dan geldiler diye köylü gözüyle bakılıp kaale alınmadıklarını, sonrasında Balkanlar'da karışıklık yaratıp bu yolla bağımsızlıklarını kazanan Bulgar örneğinden yola çıkarak yanlış yola saptıkları ve aynı durumu Doğu'da yaşattıklarını ve en önemlisi bütün bu durumun bir anda değil "biriken olaylar sonucunda" oluştuğunu, ve İttihat ve Terakki'nin içindeki çekirdek bir gizli örgüt'ün bilinçli bir biçimde bu bölgedeki Ermeniler'i katlettiğini, olayın bir Soykırım değil Katliyam olduğunu ve dilenmesi gereken özürün de kesinlikle Soykırım'la ilgili olarak değil, o günler orada yaşanan katliyamla alakalı olduğunu yine Baskın Oran'ın bu röportajından öğrendim. Yaşananlar bir çok aileyi perişan etmiş olsa da, bunun sorumluluğu hepimizi bağlasa da, gerçekleri bir tarihçinin ağzından dinlemek sanırım en objektif yorumu getirmemizi sağlayacak. Ve bu konu ne zaman bir "Tabu" olmaktan çıkıp, bütün gençlerin tartışabileceği kadar normalleşmiş bir konu olacak, o zaman emin olun beraber sorunsuz varolabilme şansına biraz daha yaklaşacağız.
Son olarak Baskın Oran'ın 24 Nisan'da Obama'nın "Soykrım" kelimesini söyler mi söylemez mi? Söylerse ne olur? Sorusuyla ilgili yanıtını yazmak istiyorum. Çünkü milli değerlerine bağlı bir Türk genci olarak beni en çok o gülümsetti.. "Biz kendi tarihimizle alakalı bir konuyla ilgili Amerikan Başkanı'nın iki dudağının arasından çıkacak bir kelimeye bakmayacak kadar asil bir milletiz. "Soykırım" kelimesini kullanır mı kullanmaz mı sorusu bile yersiz. Söz konusu olmamalı böyle bir şey."
Tamamen bireysel olarak teşekkür etmek istiyorum ben Baskın Oran'a.. Uzun süredir hem yurtdışında, hem de yurtiçinde söz konusu olduğunda tarihsel gerçekleri bilmediğim için üzerine yorum yapmaktan çekindiğim, ve acaba gerçekten böyle bir felaketi yapmış olabilir miyiz diye içten içe yapmış olduğum bir sorgulamayı benim adıma sonlandırdığı için.
ps: Ermeni sorunuyla ilgili yapilan konferansla ilgili olarak da bir anekdot aktardı Baskın Oran. O dönem konferansı Boğaziçi Üniversitesi'nde yapmayı planladıklarını, ancak önce Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in dur durak bilmeyen tenkit ve ikazları sonucu olayın yargıya gidip Boğaziçi Üniversitesi'nde konferansın yapılmasının yasaklanmasının ardından canım üniversitem İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin öne çıkıp konferansı sahiplendiğinden bahsetti. Ben de belirtmek isterim ki, İstanbul Bilgi Üniversitesi Türkiye'de düşünce özgürlüğünü iliklerinize kadar hissedebileceğiniz özgür bir akademik platformdur. (Mesela "gender studies" alanında harikalar yaratmaktadır Bilgi.. Bir dönem boyunca gayden lezbiyene transeksüele her türlü insanın yaşayacağı psikoljiyi, problemlerini, hayat şartlarının onlar açısından ne anlamda zor olduğunu ve neler yapılabileceğini uzun uzun tartışıp, Lambda'dan gelen konuşmacılarla uzun sohbetler yapıp, diğer üniversitelerden yapılan gender konusundaki belgeselleri izleyip üzerine tartıştık bol bol.. Sıkıysa yapın bunu devlet üniversitesinde..) Bilgi'de okuduğum dönemde de en büyük handikapım, bu kadar özgürce tabulardan bahsedebildiğimiz ve her konuyu sorgulayabildiğimiz bir ortamdan çıktığım an Türkiye gibi bir yerde yaşadığımı tekrar bana hatırlatacak türlü baskıyla karşılaştığımda buna nasıl katlanacağım sorusuydu. Ben ne yaptım? Yurtdışına gittim. Daha farklı konularda eğitimime devam edip, uzaktan uzağa memleketimin sonunun nereye varacağını içten içe umutsuzluğa kapılarak merak ettim. Daha da kapılacaktım ki Baskın Oran'ın röportajını izledim. İçim cidden umut doldu!
8 Mart 2010 Pazartesi
I simply hate the extra energetic people!
Şimdi bu insanların bildiğin tanımı "attention whore"dur efenim.. Böyle süper uçalım koşalım insanıdır bunlar. Mesela ciddi bir ortama çingene elbisesi giyip falan gelir, sokakta yürürken birilerine sarılıp "arkadaşım olur musun?" diye bağırdığı böyle yüz tane insanla tanışma hikayesi vardır. Facebook profil resimleri de ahanda şu soldaki aksiyondur. Çocukken ailelerinden mi ilgi alamamışlar, yoksa zamanında bir sevdicek ağızlarına mı sıçmış bilemiyorum ama böyle artık insanın sinirine dokunan cinsten bir yapmacıklık hali, bir ilgi çığlığı içindedirler ki, bu durum zamanla "attention whore"luktan çıkıp sadece "whore" kategorisine kaymalarına sebeptir.. Etrafındaki insanları bu rahatsız edici karakterle daha fazla tutamayacaklarını hesaplayınca bambaşka muhabbetlere kayarlar.. Ay her durumda tiksiniyorum işte efenim. Gözlerine baktığım zaman açlık okuyorum bu insanların ve dünyanın neresinde olursa olsun bu durum böyle.. Gerektiği ilgiyi göremeyince intihara bile giden vakalar var.. Off ya uzak tut yarebbim şu head case'leri frankfurterciğinden..
4 Mart 2010 Perşembe
Bir de..
Manga'nin Eurovision 2010 icin hazirladigi sarkiyi begenmedim. Yine de yollari acik olsun..
Boyle delileri sahalarda gormek istiyoruz
Sorunsal Sorunsali
Dusunuyorum da, bana benim erkeklere davrandigim gibi davranan bir erkek olsa kafasini koparirdim herhalde. Muhtemelen dogduguna pisman falan olurdu. Bunun farkinda olmama - hatta en yakin arkadaslarimin surekli ve surekli olarak kafama kakmalarina ragmen - neden hala tavrimi degistiremiyorum? Dizi dizi inci, guzellikte birinciyim de ben mi farkinda degilim? Yoksa Hindistan'dan bulunmaz kumas olarak ozel mi getirildim? Nedir olay ben de bilmiyorum. Karsimdaki adam hem zeki olacak, politika, tarih, sanat bilecek.. Sonra mesela super egitimli falan olacak, iyi gorunecek, nerede ne yenir, ne yapilir biliyor olacak, dunya vatandasi olacak.. Hatta yemek yapacak, Star Wars izlerken bir yandan utu yapabilecek mesela.. Ama ben yine de sefkat unsuru olan her öğeyi boyle gıdım gıdım verecegim ona, ve giki cikmayacak. Bir erkegin en son bekledigi ve genelde kankalara soylenen "super cici" lafini bile boyle ikinarak soyleyecegim. Begenmedigim herhangi bir davranisi oldugunda, hemen 180 derece donecek, gecenin kalanini ona zehir edecegim.. Hosuma gitmeyen bir yonuyla karsilastigimda, hemen defterden silecek, aramayip sormayacak, ama mesela gun olur da keyfim ister "merhaba" falan dersem tezahurat modunda cevaplar bekleyecegim.. Hangi arada boyle oldum ben? Ya simarikliklar bir yana, nasilsa aklin yolu bir, duzeltirsin onu da, bir erkege ortalamanin altinda bile hos bir sey soylemek neden bu kadar agir geliyor bana? Biraktim "askim, bitanem" laflarini falan da, ne bileyim aklima bile gelmiyor. O kadar! Ama hani "hayatimda onemli bir yerin var", "benim icin cok ozelsin" falan fecaat yani hayatta kulliyatimda olmayan cumleler. Hayir hissetmiyorum da. Belki de sutten agzi yanan misali kendimi o kadar kapadim ki, birak ufleyerek yemegi beyaz gordugum yerde hemen fenaliklar geciriyorum! Of daha cok yolum var, cok!
3 Mart 2010 Çarşamba
Su sapkayi takmayin yahu!
Abicim ortada ne kadar "wannabe" ne kadar "olmamis" insan varsa su sapkadan takiyor yau.. Hayir adam gibi insanlardan biri de su sapkayi taksin, yok! Nerede daha tarzini oturtamamis, her yeni trendle kendini bastan yaratan ibis, bu sapka onda.. Evet hatirlarsaniz bu trendin takipcisi olan erkekler 2 sene once de kulaklarina kafam kadar parlak tasli kupe takiyordu..
Tamam belli ki ortada birileri olmaya calisma durumu var, ama feci komik, daha da otesi ozenti gorunmektesiniz efenim..
Cikarin su sapkalari.. Efendi olun yau!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)